04.12.2007 5610 SAYILI YASA TASLAĞI KONUSUNDA

5510 SAYILI YASA TASLAĞI KONUSUNDA EMEK ÖRGÜTLERİ BİR ARAYA GELDİ



Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu’nun emek kanadını oluşturan Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK, Türkiye Kamu Sen, Memur-Sen, TTB, TMMOB, TBB, TEB, TÜRMOB, TDB, Türkiye İşçi Emeklileri Derneği, Tüm İşçi Emeklileri Derneği olarak, 1 Ocak 2008 tarihinde yürürlüğe girmesi beklenen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile ilgili olarak halkı bilgilendirmek ve Parlamento’da bulunan milletvekillerine, siyasi partilere, talep ve isteklerimizi doğrudan anlatabilmek için 3 Aralık 2007 günü bir toplantı gerçekleştirildi.  14 örgütün başkanının konuştuğu toplantıda, Türk Eczacıları Birliği Başkanı Ecz. Erdoğan Çolak da söz aldı. Ecz. Erdoğan Çolak, 5510 sayılı Yasa taslağı ile ilgili olarak şunları dile getirdi:


“Sayın Milletvekilleri,
Değerli Emek ve Meslek Örgütü Temsilcileri,

DİSK’in çağrıcısı olduğu bu birlikteliğin sağlanması için gayret eden herkese teşekkür ediyorum. Ayrıca bir araya gelen tüm emek ve meslek örgüt temsilcilerine göstermiş oldukları onurlu tutum nedeniyle de teşekkürü bir borç bilirim.
Türkiye’nin geleceğini, gelecek nesillerinin sağlığa erişim hakkını büyük ölçüde ortadan kaldıran bu yasa tasarısına karşı gösterilen tepkinin çok anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Hepimiz Sosyal Sigortalar ve Genel sağlık Sigortası ile karşıya karşıya olduğumuz değişim ve dönüşümlerden haberdarız. Yıllardan beri sosyal güvenlik sisteminin reform ihtiyacı olduğunu farklı platformlarda dile getirdik. Herkesin sosyal sigorta şemsiyesi altına alınmasını sağlayan ve bunu ücretsiz yapan bir reform paketine ihtiyacımız vardı. Ancak Meclis’e sunulmuş haliyle bu taslak, çalışanların kazandığı hakları yok eden ve evrensel bir insan hakkı olan sağlığa erişim hakkını karşılanması zor koşullara bağlayan bir taslaktır. Herşeyden önce taslak prim sistemine dayanmaktadır, oysa sağlık harcamaları devletin görevidir, vergilerden karşılanması gerekir. Diğer yandan, yüksek katılım payları fakir vatandaşlarımızın sağlığa erişimini engelleyebilir.  Herkesi kapsayan bir sağlık sigorta şemsiyesi ve bu şemsiye içindeki herkes için tam olarak sağlığa erişim hakkını içeren bir reform paketine Türkiye’nin gerçekten ihtiyacı vardır. Bu reformu iki yolla yapabilirsiniz: Birincisi; sağlık hizmetlerinin planlanması, üretilmesi, harcamaların karşılanması anlamında devletin tek otorite olduğu, sağlık hizmetlerinin küçük bir yüzdesinin yerel yönetimlere devredildiği modeldir ki kıta Avrupa’nın klasik büyük devletleri ve Japonya böyledir. Japonya’da sağlık hizmetlerinin %99’u devlet %1’i yerel yönetimler tarafından karşılanmaktadır.
İkinci olarak ülkemizde de uygulanmaya çalışılan Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Genel Sağlık Sigortası olarak adlandırılan sistemdir. Sonuç olarak, Genel Sağlık Sigortası sağlık alanında uygulanmak istenen model tercihlerden birisidir, ancak bazı ana nitelikleri dikkate alındığında onun Türkiye gibi sağlığa ekonomik bakımdan fazla potansiyel yatırmayan ülkelerin altından kalkmasının zor bir model olduğu anlaşılır. İşsizliğin bu kadar yaygın olduğu, kişi başı yıllık ulusal gelirin 6500 dolar olduğu ülkemizde bu şartlarda sağlıklı yaşamak ve emekli olmak mümkün olamayacaktır.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası bu hali ile yasalaştığında; sağlık hizmetleri toplanan primler ile karşılanacak, sağlık hizmetinin tüm alanlarında hasta ek katkı payı verecek, prim borcu olan sağlık hizmeti alamayacak, “ne kadar para, o kadar sağlık hizmeti” anlayışı egemen olacaktır.
Tasarı yasalaştığı zaman OKUMAYAN VE 18 YAŞINI DOLDURAN KIZ ÇOCUKLARI ARTIK AİLESİNİN SİGORTA KAPSAMINDA OLAMAYACAKTIR. Ayrıca 01.01.2008 tarihinden sonra sigortalı olanlar 9000 iş günü prim yatırmak zorunda olacak ve 65 yaşından önce emekli olamayacaklardır.
Tüm bu noktaları enine boyuna tartışmak ve yaşanmakta olan dönüşümün oluşturabileceği olumsuzluğu kamuoyuna açıklamak için buradayız. Biz sağlıkta bir reformun şart olduğunu düşünüyoruz; ama bize vergilerden karşılanan, devletin düzenlemesi altında, yeterli sağlık personeli ve yeterli altyapı ile, yaygın bir ağ üzerine oturmuş, herkesin eşit biçimde ve parasız olarak ulaşabileceği bir reform gerekiyor.
Oysa hepimizin tespit ettiği gibi bu yasa tasarısı sosyal hukuk devleti anlayışından sapmanın hukuki metni niteliğindedir. Bu nedenle, anayasal olarak korunan sosyal devletten vazgeçilmesinin metnidir.
Emek ve meslek örgütlerinin temsilcileri ile bu konuyu uzunca bir süredir enine boyuna tartışmaktayız. Bizler, Türkiye’de kişi başına gelirin 6500 dolar olmasına olanak sağlayan koşulların yaratıcısı olarak, bu yasa tasarısının bu haliyle meclisten geçip kanunlaşmasını eksik ve yanlış buluyoruz. Bizler çözümden yanayız. Her zaman söylediğimiz gibi bu yasanın ilgili tüm tarafların fikirleriyle bir uzlaşma ile oluşturulması gerekirdi. Emek ve meslek örgütü temsilcilerinin önerilerinin ve fikirlerinin yeterince yer almadığı bir  tasarı, geleceği kapsayamaz.
Türkiye’de değerin ve insanca yaşamanın koşullarını yaratan bizlerin önerileri alınıp yeterince değerlendirilmeden oluşturulan bu yasa tasarısına karşı çıkıyoruz, emek ve meslek örgütleri ile işbirliğine dayanarak hazırlanmış bir tasarının kamu sağlığını koruyacağına inanıyoruz.”